Müsilaj Yada Salya
Herkesler bir şeyler anlatıyorken bilgi kirliliğine bende katılmak istedim. Son günlerin gündemi müsilaj yada bizim balıkçımızın dediği şekilde salya. Aslında en güzel açıklamayı Prof. Dr. Neslihan Özdelice hanım Fatih ALTAYLI'nın Teke Tek programında anlattı.
Herkesler bir şeyler anlatıyorken bilgi kirliliğine bende katılmak istedim. Son günlerin gündemi müsilaj yada bizim balıkçımızın dediği şekilde salya. Aslında en güzel açıklamayı Prof. Dr. Neslihan Özdelice hanım Fatih ALTAYLI'nın Teke Tek programında anlattı. Ama yorumlara bakınca üzüldüm ki programda (bence) en doğru bilgiyi vermesine rağmen alkışı başka biri almış. Başkasının alkışlanmasında sorun yok ama teknik bilginin değer görmemesi üzdü açıkçası beni. Aslında bazı meslektaşlarımla da konuşunca herkes aynı şeyi yaşamış Hanım efendi konuşmaya başladığı anda kendimizi üniversitedeki derslerde anımsayıp beynimiz yanmaya başladı. Ama bir yandan da iyiki o dersleri almışız dedim. Gevezelik yeterli sanırım.
Müsilaj uzun yıllardır aslında Marmara'da 2012-2013lü yıllardan beri gözlemleyip balıkçılarımızdan şikayetini aldığımız bir durumdu. Ve her geçen sene giderek arttı arttı ve bu sene bu seviyede bir patlama yaşadı.
Bu arada o programdaki bilgilerden de aktarmak istiyorum bu yüzeyde kaymak gibi uzaktan kumsal gibi görünen şey asıl olan şeyin ölmüş parçalanması sonucuda köpürmüş hali.
Aşağıdaki resimde onun daha ölmeden önce yeni yeni büyürken denizin içinde nasıl göründüğünü görmektesiniz.
Bu fotoğrafı mart ayında Erdek İlhan'da çektim, biz salyanın yeniden çıkmaya başladığını ekim kasım aylarında duymaya başlamıştık. Ama bu öyle bir yıllık iki yıllık 12 yıllık bir olay değil bence. O sebepten devlete yada hükümetlere yüklenmeyin siyasete gerek yok. Önce iğneyi bir kendimize batıralım.
Bir önce biz Marmarayı ne kadar biliyoruz. Bu çok önemli. evet bir çok veri var ama bildiğim kadarıyla sürekli veri yok. Yani evet atıyorum 2000 yılı ocak ayında silivriden sıcaklık ölçümü alınmış 6 ay aynı yerden takip edilmiş sonra 3 yıl sonra kınalı adadan gibi kesintili veriler üzerinden bilim yapılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Umarım ki yanılıyorumdur.
İki batimetri çalışabilen bilim insanımız çok çok az olunca öncelik ticari olarak gerekli yerler. Ki bu işin hem ekipmanı değerli hem bu ekipmanı yorumlayacabilecek bilim insanı. Öyle olunca yine kesintili verileriniz oluyor.
üç Allah için plankton alg vs çalışan çok çok hocalarımız var.
dört Tuna nehri akmam demiyor. (tunanın ne alakası bence çok var)
Yani aslında devenin ilk eğri yeri eksik veri olduğunu düşünüyorum. Açıkçası bende işkembeden o yüzden sallayabileceğimi düşündüm.
Marmarada yaşayıpta İzmit üzerinden İstanbula gidenler bilir yıllarca o izmit körfezinin kokusundan içimiz dışımıza çıkmıştı sebep neydin fabrika atıkları bir o kadar kurbağalı dere bir o kadarı haliç bir o kadarı gönen çayı bir o kadarı nilüfer çayı say say bitmez. Şehirlerin derin deşarjlarını unuttum sanmayın. Küçük küçük adını dahi bilmediğim dereleri de ekleyin listeye. Hepsi beraber çok çok çok uzun yıllarca içimizi dışımızı marmaraya taşıdı. yetmedi eminim denizcilik bakanlığımızda (böyle bir bakanlığımız yok) gemi sayısı bilgisi vardır marmaradan geçen uluslarası binlerce geminin kendi ülkelerinden geçtikleri yerlerden getirdikleri balast suları vs. karadenizin kendi pisliği ve maalesef akıntısının neredeyse direk istanbul boğazına giren tunayla bütün avrupanınn gönderdikleri.
Geldi geldi geldi ve Marmarada denizin dibine çöktüler. Bazen kırmızı kırmızı gördük denizi kızdı zannettik bazen yeşil yeşil çiçek açtı.
PLANKTON : Öncelikle madem herkes kelimeyi biliyor birazcık teknik olarak ta nedirini söylemek gerekir. kelime çoğul anlamlı bir kelimedir. yani planktonlar denmez. tekili planktot tur. ama oda lar ler tercih edilmez. suda yaşayan çok küçük birden fazla çeşit çeşit canlının hepsine birden verilen isimdir.
bunun ot gibi olanlarına fito hayvan gibi olanlarına zoo plankton denir. genellikle fito çoğalırsa yeşil zoo çoğalırsa da renkli ve kırmızı olur su. Önce fito ürer. üreyen fitoları zoolar yer.zooları balıklar yer. balıklarıda parası olanlarla oltayla avlananlar yer.
tabi balıklar fito da yer.
Yani bunların çoğalmaları o yeşil yeşil kırmızı denizler normaldir.
Bu üreme olayını aslında en güzel ekvator kuşağı ve amazon gibi yerler üzerinden mantıklandırayım. bu bölgede güneş dik açılı geldiği için hem suyun daha derinine inip aydınlatabilmekte hemde daha sıcak olmasına neden olmaktadır. eğer su bolsa nemli ağır bir hava olacak. su yoksa tamamen buharlaşıp çölleşecektir. şimdi suyun bol olduğu nemli yerleri düşünün tayland, vietnam gibi her yer ağaç her yer bitki her yer balık her yer sinek, yine amazon envayi çeşit bitki envayi çeşit balık envayi çeşit sinek böcük. Hepsinin kaynağı işte fitoplanton üremesi. Teknik olarak buna primer prodüktivite denir.
besin piramidinin en altı.
Fitoplanktoun üremesi aynı tarlada bahçede veya saksıda yetiştirdiğiniz sebze veya çiçek gibi düşünün. tohumu ekersiniz. sularsınız. toprak o bitkinin ihtiyacı olduğu sıcaklığa eriştiğinde tohum çatlar ve içinden filiz çıkar. filiz çıkar ama siz bu tohumu pamuğa koyduysanız kısa sürede sararmaya başlayacaktır. kuma koyduysanız biraz daha uzun sürecektir sararması. neden çünkü besin lazım. işte burda bitkileri yeşil kısımlarını geliştiren şey azottur. tarla eken çiftçilerimiz genellikle sebebini değilsede zamanını bilirler kışın veya bahardan önce taban gübresi veya kök gübresi diye birşey atarlar bu gübre diğer gübrelere göre azottan ziyade daha çok fosfor barındırır çünkü fosfor kök yapısını yani bitkinin beslenmesi gereken yapıyı geliştirir. filizlenmeye başladıktan sonra da üre gibi azot içeriği yüksek gübreler atılırki bitkinin yeşil asamı kuvvetli gelişsin.
İşte fitoplanktonda aynı sebeplerle bu iki elemente ihtiyaç duyar. tabi kök yok ama besinin emiliminde gerekli organla kesin alakalı. yani suyunuzun içinde ne kadar azot ve fosfor varsa fitoplanktonunuz (bundan sonra fito diyelim kısaca) o kadar çok ürer çoğalır gürleşir. Ama kışın ne olur o yetiştiğimiz çiçekler soğuktan donup solarlar ama ölmezler(tek yıllık bitki çok yıllık bitki mevzuuna girmiyim). Demekki bitkiler için sıcaklıkta önemli.
Ki zaten bu kısmı ilk okuldan biliyoruz bitki nasıl beslenir topraktan besini, havadan karbondioksiti alır güneş enerjisini (ışık ve sıcaklık) kullanarak atom santrali gibi kendini büyütecek enerjiye, oksijene ve su buharına dönüştürür taki hava kararana kadar. Hava kararınca da beslenmeye devam ama bu sefer oksijen alıp karbondioksit verir.
İşte eğer fitomuz göl gölet gibi bir yerde çok aşırı ürerse ve su seviyesi iyice azalmışsa gece suyun içindeki oksijeni bitirir ve içindeki balıklar boğularak toplu şekilde ölür. Sonra ihbar edip suya bir şey attılar balık öldü deriz. Analize giden eleman suda oksijen ölçer gündüz süper çünkü fitolarımız CO
yi yiyip bitirip hepsini O2 yapmış olurlar. balıklara yada ölen canlılara bakarsın bir anormallik yok. balığı şikayet eden sakinleşsin diye analize gönderirsin (ki burada neye bakacağını bulmakta ayrı bir konu) bir şey çıkmaz. ama o suya bir şey atılmıştır aslında belki 1 yıl önce belki 10 yıl önce köyün deşarjı karıştı o dışkıdaki azot fosfor çöktü dibe. Mahsul bol verir zanneden çiftçimiz bastı gübreyi tarlasına ama bitki ihtiyacını aldı kalan üstünde yada toprakta kaldı oda yağmur yada sulamayla suya karışıp dibi boyladı. ve orada pusuya yattı. sonra suya fito geldi (zaten hep oradaydı aslında) baktı azot var fosfor var ooo tam yuva kurmalık yer ekmek bol burda bir sürü cocuk yaparım ürer dururum diye düşünürken havalarda off sıcacık başka yere göçmeyede gerek yok dediği noktada işe koyulur 1 2ye 2 4e 8e inanılmaz hızlı çoğaltır aileyi kısa sürede aşirete çevirir. hah orada bazen suyu yemyeşil görürseniz onun adı plankton patlamasıdır. urda sıkıntı yok fito patladı ama fito yiyen zoo vardı oda hemen işe koyulur oo burda fito bol ben bunu yer yer ürer çoğalırım diyip odda ailesini aşirete çevirir hah o zamanda genellikle kırmızı bir şey dökümüş gibi olur su. buna red tide (red tayt) deniz yine plankton patladı ama bu seferki zoo.
göllerde göletlerde barajlarda bu olaylar ağustos sonundan itibaren yağmurlar yağmaya başlayana kadar ki sürede olursa genellikle balık ölümüne neden olur. çünkü bu dönemde göletin suyunu tarımda, içmek için, hayvan sulamak için azaltırız, güneş bir yandan kaynatır buharlaştırır (aynı şerbet yapar gibi) gölet yoğunlaşır (koyulaşır) bu dönemde avladığınız balıklarında biraz daha koktuğunu ve biraz daha dışının kaygan salyalı olduğunu görürsünüz. çünkü o bizim mukus dediğimiz şey balığın savunma silahıdır. hem kendini daha nemli tutar hemde içine hastalığın girmesini önlemek için zırhı olur.
İşte marmara da olanda aynen bu. Koşullar inanılmaz şekilde bütün ihtiyaçları fazla fazla denk geldi ki fito çoğaldıkça çoğaldı üredikçe üredi.önceki yuıllarda bir geldi bir gitti. bir geldi bir gider gibi yaptı. şimdi ben biraz uzun kalayım dedi belki temelli yerleşmeye geldi.
Ne oldu yukarıda bahsettiğim yerlerin bütün azotlu ve fosforlu atıkları marmaranın zemininde (teknik olarak bentos denir) bol gübreli toprak gibi hazır. son 2-3 yılda karadenizle yarış yapıldı hamsi avlamada. küresel ısınmayla su kışın bile sıcaktı yani üremeye kıştan başladı bahar bitince sıcaklık iyice artınca da aşiretiten oba obadan devlet devletten imparatorluk olmaya karar verdi fito. tabi bu kadar çok olunca bu işin gecesi var her canlı gibi bir sonu var. büyük gruplar halinde ölümler başladı ölenler sararıp solup yüzeye çıktı ve işte o eyvah ne oluyor dedirten görüntüler ortaya çıktı.
Yani oldu bizim aşırı üreyen fito baktı işler zorlaştı önce aynı balığın yaptığı gibi salyadan zırh yaptı etrafına sonra ölünce salya ve ölü fito sürtüne sürtüne çalkalana çalkalana köpüklü süt gibi olup oksijenide alıp suyun üstüne çıktı. Ama hala su sıcak hala dipte besin var hala güneş var. Fito üremeye devem ediyor. Şimdi ne zaman bitecek büyük ihtimalle bu köpükle dolan alanlarda biraz daha derin kısımlarında güneş ışığı azalacağı için oraa yavaşlayacak yada durulacak, yaz ortasına doğru güneş etkisini arttırıp buharlaşmayı çoğaltıp denizde tuz oranını yükseltirse tuzun öldürücü gücü devreye girecek ki zaten bu dönemde derelerde de su azalacağı için tatlısu girişide azalır. birde akdenizden(ege) akıntılar başlarsa bu görüntüler gider. ama geçici. ne amana kadar bu dipteki biriken besin bu kadar çok üremeye izin vermeyecek miktara gelinceye kadar. yani marmaraya yeni atık atmazsak oradaki besin bitince bir daha olmayacak.
Yukarıdaki bilgilere ekstra olarak bu fitoyu coşturan bir şey metaldir. bir ara atlas okyanusunda fitonun azalması sebebiyle demir tozu atıldı yada atılması planlanıyordu.
Fito aşırı olmadığında iyi bir şeydir. Şöyleki türkiyede avlanan balığın büyük bir kısmı karadenizden çıkmaktadır. oda hamsidir. karadenizde miktar olarak çok balık çıkmakla beraber balık çeşidi açısından zayıftır. Egeye akdenize doğru gittikçe av miktaı azalırken balık çeşidi artmaktadır. Tabi burdaki etkenlerden biri su sıcaklığı diğeride tuz miktarı. tuz azaldıkça fito çoğalır fito çoğaldıkça zoo çoğalır zoo çoğaldıkça ondan beslenecek balık çoğalır. Bu açıdan karadeniz verimli bir denizken akdeniz bir çöl gibidir.
Şimdi sebepleri bir daha sayalım:
1: Tuna Nehri: Avrupanın bütün pisliğini taşıdığı yetmezmiş gibi özellikle de romanya da altın madenlerinin atıklarının depolamaları tunayı besleyen derelerin yanında biliyorsunuz bu altın için siyanür kullanılıyor siyanürün özü de azottur. hatta arada o madenlerden tunaya ciddi deşarj yada kazaların olduğu haberlere yansımıştı ama minim çoğu kişi hatırlamıyor yada farketmemiştir bile. Tunaya gelme git başka yere deme şansımız yok.
2: Karadeniz: Kıyısı olan bütün ülkelerin ayıkları bu denizde teorik olarak 100 metrenin altında hayat olmayan hidrojensülfürle dolu bir deniz. yani orada da felaketler duyulması bize ne kadar yakındır inanın bilmiyorum ama muhtemel. Karadenizin akıntısı da doğal olarak marmaraya onada gelme diyemiyoruz.
3: Küresel ısınma: evet dünya ısınıyor. ısınıyor buzullar eriyor ve bütün denizlerin tuzluluk oranları giderek azalıyor. azaldıkça su çok daha kolay buharlaşır ısınır hale geliyor. çok daha derinlere kadar güneş işleyebiliyor. yani su sıcaklığını düşürebileceğimiz bir durumda yok. (Bu arada giderek çoğalan hortum ve hava dengesizlikler de bu aşırı buharlaşmanın sonucu)
4:Derelerimize deşarj yapmayacağız: Evet uzun vadede bu yapılabilir ama hemen sonuç vermeyecektir çünkü bu derelerin zemini bu metal azot ve fosforla dolu yeni deşarj yapmazsak dere önce o zemindekiler çözmeye başlayıp marmaraya taşıyacaktır. yani kısa zamanda değil uzun sürede işe yarayacak tabi okadar sabredebilirsek yada deşarj için alternatif bir çözüm bulabilirsek.sonuçta gönen çayı hala 0 oksijenle marmaraya akmakta.
5: Direk deşarjlar ve arıtmalar: Son yıllarda kim ne derse desin çeve şehircilik bakanlığı belediyeler aracılığıyla att (atıksu arıtma tesisi) işine inanılmaz büyük rakamlarla yatırımlar yaptı.alt yapıları yeniledi gerçekten çok büyük rakamlar.neredeyse atık suyu arıtılmayan yerleşim kalmayacak seviyeye gelindi.arıtmaların ne kadar çalıştığını ne kadar verimli çalıştığını yada arıtmadaki değerlerin yeterliliğini bilmiyorum ama bir 5 yıl öncesine göre çok çok iyi durumda olduğumuza inanıyorum.
6: balık avcılığı: hani dedikya fito aslında iyi bir şey balıkların beslenmesinde önemli. siz ortamdan balığı alırsanız ne olur yani planktonu yiyeni bitirirseniz plankton olmasından daha çok olur. hamsi çok hızlı büyüyüp çok hızlı miktarı artan bir balık yine sardalya yine istavrit. bunların avcılığını bir süer müdahale edebilir miyiz??Neler Yapabiliriz?
Bakın bu foto mayıs ayı ve bir dere.
Ne Yapılabilir?
1 Tüm arıtmalarımızı en iyi standartlarda çalıştırıp hem denizlere hem nehirlere deşarjı makul hale getirebiliriz çünkü olmaması imkansız ama tolere değerlere ulaştırmak inanıyorum ki mümkündür.
2 Zor bir seçenek ama Avrupanın Tunaya deşarjı ile ilgili gerekli müdehaleler için her türlü organ kullanılabilir3 Hamsi sardalya istavritte av kotası yada yasağı getirilebilir. Marmarada kaçak avlananlar haricinde trol zaten yasak. gırgır balıkçımızında en önemli geçimi hamsi sardalya ve istavrittir. Ama bu ava şimdi dur denilmezse yakında hiç yiyemeyeceğiz. Bu arada son yıllarda hamsi pahalandı neden diyince de fırtına hava sıcak az çıkıyor diyorlar ya. asıl neden (balık yine bol ama daha ince yani daha küçük) balığın daha uzak pazarlara kadar dağılıyor olması. artık bütün illerimizde büyük zincir marketlerin büyük büyük marketleri var artık hepsinin taze balık tezgahında yada şoklanmış olarak dondurucu dolabında hamsi vr. yani balık önceden kıyı illerinden belki ancak 1 2 iç ile dağılıyorken artık artım bütün illere tükettikleri miktarda balık dağılıyor öyle olunca kıyı illere kalan balık azalıyor. azalınca da fiyat yükseliyor.
4:midye çiftlikleri kurulmalı. midye o kadar güzel birşey ki o fitoyu o zooyu alıyor yiyo ve size et olarak veriyor. 2011 yılından beri marmarada midye yetiştirilmeye başlandı. deniz koşulları sebebiyle malesef şimdilik her yere kurulamıyor. ama en azından talep edilen yerlere halkımız ben penceremden denize baktığımda şamandıra görmek istemiyorum diye isyan edip kurdurtmamak yerine o çiftlikler kurulsaydı belki denizin kim bilir ne kadarını süzmüş plankton yükünü ne kadar azaltmıştı. bu sene o sarı sarı yerlerde denize girerler artık o istemeyen çok bilmişler. serzeniş neyse midye hale önemli teknik olarak marmarada kurulabileceği tüm alanlar midye yetiştiricliğine açılmalı.
5. Sadece 1 2 noktadan değil çok daha fazla noktadan sadece yüzeyden değil çeitli derinlikte su kolonlarından düzenli şekilde veri alınıp bunun bunun bir veri bankası aracılığıyla bilim insanlarının kullanımına açılmalı.
6: dünyada çok az ülkeye nasip olan kendimize ait bir denizimiz Marmara Denizi. burada tüm yetki ülkemizde ama bu denizle ilgili bir enstitümüz bile yok. sadece marmara denizini her yönüyle araştıran ve takip eden bir enstitü kurulmalı.
Kimseyi veya hiçbiryeri eleştirmeye çalışmadım kendimce kendime tespit ve çare aramaya sesli düşünmeye çalıştım. Başta da dediğim gibi işkembeden salladım. Bu işin olması gereken bilimsel verilere ve birden çok araştırıcının ortak önerileriyle hareket etmektir.
06.06.2021 05:38 - Balıkesir.
0 yorum:
Yorum Gönder