.

Sabri EROL. Blogger tarafından desteklenmektedir.

21.12.10

Etiketler :

Padişahın İşi Ne

Sultan Murad Han o gün bir hoş"tur. Telaşeli görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.
Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.

Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
-- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah?..
-- Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
- Nasıl yani?
-- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki, padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
-- Kimdir bu?

Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler. Ayyaşın meyhusun biri işte!..

13.12.10

Etiketler :

BİR OYUNLAR DÖNÜYOR (komplo teorisi)

BİR OYUNLAR DÖNÜYOR

Türk futbolu son 3-4 yıldırki gibi çok şaibelerle anılmadı.dikkat ediyormusunuz bilmiyorum ama DİGİTÜRK ne zaman Türk futboluna musallat oldu bunlar ortaya çıktı. Önce hakem hataları ile başladılar abarta bildikleri kadar abarttılar, sonra futbolcuların özel hayatlarını dididk etmeye başladırlar. Federasyona kulüplere ağır eleştiriler yaparak taraftarları kışkırtıcı yayınlar yaptılar. Ve sonuç BJK-Bursa maçında bir ölü. peki bundan kim kazanıyor. pek tabiki Digitürk. taraftarı kızdırdıkça öfkesini arttırdıkça her kafadan sesler isyanlar çıkıyor bu psikolojideki biri kendi gibi düşünen insan varmı spiker varmı diyede başlıyor spor programlarını arşınlamaya. farklı bir (digitürk haricinde) kanal tff nin verdiği yayınla yetinirse istediği yayını istediği detayı veremez, ne yapıyor yayıncı kuruluştan parasıyla ekstra görüntü alıyor. artı lig kızışınca zaten izleyici sayısı otomatik artıyor. bundan kazanan kim digitürk.
(aşağıdaki italik kısımlar alıntıdır)
Digitürk Genel müdürünün açıklamasına göre 2003 yılında 300.000 olan Lig Tv üye sayısı da % 170 den fazla bir artışla 800.000 e ulaşmıştır. 500.000 civarında olan Digitürk üye sayısı da 2,3 Milyon kişiye ulaşmıştır.
Lig Tv üyelerin yaklaşık 100.000 i ticari üye, 700.000 ise bireysel üyedir. Burada kısa bir hesap yapalım.
100.000 Ticari üye yıllık ortalama 3.000 TL den 300 milyon TL, 700.000 bireysel üye ise yıllık ortalama 550 TL den yıllık 335 Milyon TL ödeme yapmaktadır. reklam ve Pazarlama gelirleri hariç sadece üyelerden yılda en az 635 Milyon TL para kazanmaktadır. ki reklam geliri denilen şeyi kesinlikle hafife almayın
buradan reklam fiyatlarına ulaşabilirsiniz. (http://www.digiturkmedia.com/spor_kanallari.aspx)

peki futbola ne kadar para aktarıyor :

Spordan sorumlu devlet bakanının resmi açıklamasına göre; Digitürk, klüplere yayın geliri olarak ,


2004 -2005 sezonunda 132 Milyon TL ( 94 Milyon Dolar ),


2005 - 2006 sezonunda 163,3 Milyon TL ( 116 Milyon Dolar);


2006-2007 sezonunda 175 Milyon TL (125 Milyon Dolar);


2007-2008 sezonunda ise 185 Milyon TL ( 132 Milyon Dolar ) ; ödeme yaptı.


2008-2009 sezonunda gayri resmi bilgilere göre 210 Milyon TL ( 140 Milyon Dolar) ödeme yapıldı.


2009-2010 sezonunda ise 220 Milyon TL ( 142 Milyon Dolar).


Görüldüğü üzere yayıncının kazandığı ile dağıttığı arasında uçurumlar bulunmakta.pek tabi ki paranın tümünü dağıt demek saçma olur ama yinede daha çok dağıtması gerekir.
Peki bütün bunlara en çok itirazı kim yaptı her zaman federasyonun diğer kulüplerin düşmanı gibi gösterilen Aziz YILDIRIM. hatırlarsanız önceki yıllarda anadolu kulüpleri (başlarında adnan olmadan tabiki birleşemezlerdi) birleşip fenerbahçeyi dışlamışlar yalnız kulüp yapmışlardı. çünkü o zaman onlar para kazandıklarını düşünüyorlardı.Aziz YILDIRIM kendi yayın haklarını istedi sadece Fenerbahçe maçları ilk spor kanalı Fenerbahçe TV'de yayınlansın istedi.Yine isyan koptu.TFF ile ters düştü.Bunlar medya arşivlerinde bulunması mümkündür sanırım.
Sanırım diğer büyk kulüplerin başkanlarınında kafası dank ettiki bir şeyler 2 yıldır değişmeye başladı. büyük kulüplerden birinin puan kaybettiği hafta ya diğerleride kaybediyor ya sonraki haftalarında telafi ediyorlar.
misal :
2009-2010 sezonunda 12. hafta sonrasındaki haftaları inceleyin beşiktaş puan kaybediyor peşine fener puan kaybediyo daha peşine peşine gs kaybediyor. ve hiç tek değil Fb ve GS puan kaybettikleri hafta BJK, Fb ve BJK nin puan kaybettiği hafta GS puan kazanıyor.
yine benzer oyunlar bu senede devam
daha 2. haftadan bu sefer daha senkronize bjk, GS, FB yenildi.
7. hafta GS ve BJK yenildi FB kazandı.
11. Hafta (bu hafta bir şeyler oldu bence) Fb galip, BJK berabere, Gs yenik.
12. hafta telafi haftası sanki Fb ve GS yeniliyor BJK yeniyor
ve 16. hafta yine bütün büyükler yeniliyor.
Yendikleri ve yenildiklere maçlara bakınca hemen hepsi benzeri skorlarla yeniliyorlar. genelliklede 2 gol yiyerek yeniliyorlar.
Ben diyorum ki, Digitürk ile bir savaş var. Anadolu takımları ile para kazanamazsın 3 büyüklere muhtaçsın savaşı. Digitükte direniyor ve suni gündemlerle maçları izlenir kılmaya çalışıyor.
Bu arada olan tabiki Türk Futboluna oluyor.
Tabi GS konusu hala benim için bir soru işareti beklediğimin fazlası yenilgi gördü.Sanırım takım yönetiminde bir iç çekişmeden kaynaklı ama bakalım ne çıkacak.

8.12.10

Etiketler :

Fıkra - Sınav Sonuçları

Üniversitede okuyan bir öğrenci yıl sonu sınavlarına girmiş ve arkadaşına: - Ben memleketime gidiyorum, sınavlar belli olduktan sonra bana sonuçları bildir, ancak telefona ben çıkarsam bana söylersin.
Telefona annem çıkarsa zayıfım olmaz da, eğer bir tane olursa Ebubekir’ in selâmı var,dersin.
İki zayıf imkansız da eğer olursa Ebubekir’ in Ömer’ in selâmı var, dersin.

Üç zayıf hiç olmaz da eğer olursa Ebubekir’ in, Ömer’ in, Osman’ ın selâmı var dersin.
Dört zayıf imkansız da eğer olursa, Ebubekir’ in, Ömer’ in, Osman’ ın, Ali’ nin selâmı var dersin,

şeklinde konuşup memleketine gelir. Bir zaman sonra sınavlar belli olur, arkadaşı sınav sonuçlarını bildirmek için telefona sarılır, telefona öğrencinin annesi çıkar.

-"Teyze, oğlunuza söyle, Ümmet-i Muhammedin selâmı var

23.11.10

Etiketler :

Fenerbahçem İçin Güzel Bir Hafta

Bir spor kulübünün başarısı hiç kuşku yoktur ki tek bir branş üzerinden değerlendilemez. Ama maleseftirki ülkemizde sanki futbolda başarılı değilsen diğer hiç bir başarının önemi yokmuş gibi muamele görür sporcular. Son yıllarda artan ilgisi sebebiyle birazda basketbol girdi bunların yanına. Nitekim son ülkemizde yapılan dünya kupasında aldığı ikinciliğin karşılığı olarak verilen hiç bir ödül ne güreşte ne karatede dünya şampiyonu olmuş sporculara verilmedi. Veya bir futbolcunun-basketbolcunun-aldığı maaşı hiç bir yüzücü alamıyor.Sonrada hiç garip değildir ki 3 tarafı denizlerle çevrili kendine ait denizi bile olan güzel ülkemizde su sporlarında uluslararası bir başarıdan söz edebilelim. Neyse bu serzenişten sonra asıl konum Fenerbahçeme döneyim. Fenerbahçem bu hafta birbirinden farklı spor dalların çok güzel başarılar elde etti.

As solistimiz malum futbol : Fenerbahçemiz evinde ağırladığı Bucasporu 5-2 malup etti. Kaptan Alex de Souza Fenerbahçemizin 53 yıllık lig tarihindeki 3000. golünü atmıştır.

Basketbol : Allen Iverson gibi yerlere göklere sığdırılamayan NBA mucizeli :) Beşiktaşı deplasmanda 74-67 malup etmiştir. Genç erkek basketbol takımımızda yine beşiktaşı 71-61 yenmiştir. Bayan Basketbolcularımız Ceyhan Belediyeyi 84-62, Genç Bayanlar Küçük Çekmece Anadolu Lisesini 128-16 yenmiştir.

Masa Tenisinde sporcumuz Melek Hu Avrupa ikincisi olmuştur.

Voleybolda Fenerbahçe Acıbadem Bayan Voleybol takımımız Gazsarayı set bile vermeden 3-0 malup etmiştir.

Dilerimki tüm spor dallarında rekabet artar, aetar ki ülke takımlarımız güçlenir Milli Takımlarımız daha çok uluslararası başarılar elde eder.

16.11.10

Etiketler :

Kurban Bayramı

Mübarek Kurban Bayramınızı En İçten Dileklerimle Kutlar, Sevdiklerinizle Nice Bayramlar Geçirmenizi Dilerim

15.11.10

Etiketler :

Merhaba dünya!

Welcome to WordPress.com. This is your first post. Edit or delete it and start blogging!

23.9.10

Etiketler :

Fıkra +18 Sekreter kız :D



İki aile varmış ve her iki ailenin de birer kız çocuğu varmış. Birgün
misafirlikt...e sohbete baslamışlar;
-Eee sizin kızdan ne haber?..
-Valla işte ne olsun biliyorsunuz işe girdi geçen sene. Başını kaşıyacak vakti
yok. İlk başlarda geceleri fazla mesai yapıyordu. Sonra hafta sonları da
...çalışmaya başladı. Patronu çok sevmiş her işi ona veriyormus. Derken Ankara
seyahatleri başladı. Bizimki çanta sekreter gibi patron nereye o oraya. Sonra
Paris seyahatleri filan en sonundabu iş böyle olmayack dediler, patronu ev
tuttu. Deli gibi çalışıyor evladım. Ee, peki sizinki ne alemde?
-Valla bizimkide orospu oldu, ama ben sizin kadar güzel anlatamıyorum

9.9.10

Etiketler :

Ramazan Bayramınız Kutlu Olsun

ŞEKER GİBİ BİR BAYRAM GEÇİRMENİZİ, TUTTUĞUMUZ ORUÇLARIN YAPTIĞIMIZ İBADETLERİN VE DUALARIMIZIN OLMASINI ALLAH'TAN DİLERİM.



23.8.10

Etiketler :

TANIYAMADINIZ MI?


• İlk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern eczanemizi açtıran,
• İlk otomobil...i getiren, 5 bin km kara yolunu yaptırtan,
• Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran,
• Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonunu da tabi),
• İstanbul’un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji müzeciliğini başlatan,
• Chicago’daki turizm fuarına ülkemizi ilk kez sokan,
• Kuduz aşısının bulunmasından sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini (İstanbul Darü’l-Kelb Tedavihanesi) açtıran,
• Polisiye romanların ülkemize girişini sağlayan, (14 yıl içinde basılan 4000 kitaptan sadece 200 kadarı dinle ilgili idi..)
• Okullara (Hristiyan okulları dahil) gönderdiği emirde, Türkçe’nin iyi öğretilmesini isteyen, Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Paris’te İslam Külliyesi kuran!
• Teselya savaşı sürerken saraylı hanımlara askerler için çamaşır diktiren de, hastaneleri ziyaret edip hastaların ihtiyaçlarını soran da, sarayın bahçesinde bile hastalara hizmet ettirten de!
• Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım’ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile Fransızlardan geri alanda O!
• Israrla yerli kumaş giyen, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kuran,
• Ziraat Bankasını kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran,
• Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını,
• Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen, bu yüzden yaz aylarında toplu sünnetleri moda eden,
• Mezuniyet törenlerinde öğrencilere hediye kitap gönderen,
• Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek kömür dağıtan,
• Ermeni Onnik’in mektubu üzerine kendi parasından takma bacak yaptırtan,
• Biriktirdiği parasından bir kısmını her sene borç yüzünden hapse düşenleri kurtarmaya tahsis eden,
• Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirten, ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın çevrilmesini sağlayan, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlayan (10 bini el yazmasıdır),
• Yabancı bilim adamı ve yazarlara Nişanlar veren,
• Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektiren,
• Bizim Hekimbaşı çöplüğü dediğimiz yerde gül yetiştiriciliği yaptıran da (Isparta’daki gül yetiştiriciliği de O’nun öncülüğünde başlamıştır),
• Türkiye’nin birçok yerinde saat kuleleri yaptıranda O dur! (İzmir,Dolmabahçe..),
• Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya ya elçiler ve din adamları gönderen,
• Latin Amerika ülkeleri ile diplomasiyi başlatan,
• Yalova Termal kaplıcalarını kurduran, Terkos’un sularını İstanbul’a taşıtan, Bursa’nın bir köyünde bile çeşme yaptırabilen O dur, (Sadece İstanbul’a 40 çeşme yaptırmıştır),
• Sarayında yaptırdığı tiyatroda oyunlar ve opera izleyen,
• Sarayda müzik okulu kurduran, çocuklarına piyano çaldırtan, hatta sarayda kızlar bandosu oluşturan,
• Kendi elleri ile yaptığı marangozluk eşyalarını hediye etmeyi seven,
• Kendisine yapılan bombalı suikast de 26 kişinin ölmesine, 58 kişinin yaralanmasına rağmen Ermeni katili affedip Avrupa da hafiyelik yapmaya gönderen de O dur.
• Doğu Türkistan’a gönderdiği askeri yardım ile Çinlilere karşı onları örgütleyen, Çin'in göbeği Pekin'de Hamidiye Üniversitesini kurdurtan da,
• Beş vakit namazını aksatmadan kılan, hiçbir evrakı abdestsiz imzalamayan (hatta yere bile basmayan [yatağının dibinde teyemmüm tuğlası bulunduruyordu]),
• Yeni gemiler alan, toplar(Çanakkale Savaşı’ndaki çoğu top), tüfekler getirten de!
• Telefonu Avrupa’dan 5 yıl sonra ülkemize getiren de O dur!
• Kiliselere, sinagoglara yardım eden (hatta Vatikan’da kilise yapılmasına bile yardım eden),
• Peygamberimize, dinimize veya Osmanlıya hakaret içeren oyunları kaldırtan (Fransa-İngiltere-Roma-ABD) (Bir piyes için bile Alman İmparatorunu devreye sokmuştur),
• ABD’nin Erzurum’da konsolosluk açmasını reddeden, İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturan,
• İstanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren (bir tanesi tam bu günkü Fatih S.M.köprüsünün bulunduğu mevkidedir),
• Darülaceze yaptırıp içine sinagog, kilise ve cami koyduran,
• Çocuk hastanesi (Şişli Etfal [çocuklar] Hastanesi) açtıran,
• Kendisine “Allah’ın belası”diyen Namık Kemal’i Rodos ve Sakız adası valiliklerine atayan, parasını cebinden ödediği yerde kabir yaptırtan,
• Posta ve Telgraf teşkilatını kurduran (Sirkeci Büyük Postane binası..),
• Abdülhamit ve Abdülmecid (dünyanın ilk torpido atan denizaltısı) adında denizaltılarımızı Taşkızak tersanesinde yaptırtan da (üstelik kendi cebinden..), O!
• İlkokulu zorunlu tutan (kız ve erkeklere), ilk kız okullarını açtıran, 15 tane okulda karma eğitime ilk defa geçen,
• Öğretmen yetiştirmek için okullar yaptıran (32 tane) (ör.şimdiki adı ile Bursa Çelebi Mehmet okulu), Kız Öğretmen Okullu açan (Daarül Malumat),
• Cami yaptırdığı her köyde birde ilkokul yaptıran (Mesela sadece Sivas’taki ilkokul sayısı 1637), okuma yazma oranının 5 kat arttıran, (1900 yılında ilkokul sayısı 29.130’u bulmuştu, sadece Anadolu’da 14 bin ilkokul vardı)
• Orta okul (Rüşdiye)sayısı 619’a çıktı, Fransızca dersleri konuldu,
• Lise eğitimi için İdadiler açan (109 tane), (İstanbul Erkek-Kabataş Lisesi..)
• İstanbul’da Darülfünün (Üniversite) açan, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu kuran,
• Ayrıca Deniz Mühendis Okulu, Askeri Tıp Okulu (GATA’nın atası), Kuleli Askeri okulu, Mekteb-i Harbiyeler (Harp Okulları yani) ,Askeri Baytar Okulu, Kurmay Okulu, Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fak.), Mekteb-i Tıbbıye-i (Marmara Ünv.Tıp Fak.), Mekteb-i Hukuk, Ziraat ve Baytar Mektebi, Hendese-i Mülkiye (Yüksek mühendis okulu), Daarül Muallim-i Adliye (Yüksek Adalet Okulu), Maliye-i Mekteb-i Ali (Yüksek Ticaret Okulu), Ticaret-i Bahriye (Deniz Ticaret Okulu), Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel sanatlar fak.), Hamidiye Ticaret Mektebi (İktisadi ve Ticari ilimler akademisi), Aşiret Mektebi (Osmanlılık fikrini yaymak için), Bursa’da İpekböcekçiliği okulu, Dilsiz ve Âmâ Okulu, Bağcılık ve Aşıcılık Okulu, Orman ve Madencilik Okulu, Polis Okulu onun tarafından kurulmuştur.
• Unutmadan bide Ankara’da Çoban Okulu var..

TANIYAMADINIZ MI?



Hani neredeyse bütün sözde aydınların sövdüğü, öğretmenlerimizin kendi ideolojik yaklaşımı ile anlattığı, baskı yapıyor diyerek, o dönemin şartlarını bile düşünmekten aciz olan insanların sevmediği.. (Neden kimse 1925’deki Takrir-i Sükun Kanununu ile bütün muhaliflerin susturulduğunu düşünmez? Bu dönemde hükümet veya mahkeme kararıyla pek çok yayın organı kapatıldı, özellikle sol yayınlar tamamen yeraltına itilmişti. Ya da İsmet İnönü döneminde 44 gazete kapama emri verildiğini. Yakub Kadri’nin “İsmet Paşa bir polis devleti kurdu dediğini.”

Düşünmeyiz; çünkü o kişilere karşı körü körüne yargılarımız yoktur, at gözlüğü ile değil o dönemin şartlarına göre bakarız tarihe.
İngilizlerin oyunu, İttihatçıların tertibi ile “Din elden gidiyor!” gibi komik bir gerekçe ile 31 Mart vakasına maruz bırakılan,
1895-96’da Doğu Anadolu’da Ermeniler tarafından kurulmak istenen devleti, Hamidiye Alayları ile bastıran, bu sebeple Fransız tarihçi tarafından Kızıl Sultan diye isimlendirilen,

SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN

Belki de gerçekten suçluydu, kötü bir insandı. Çünkü Osmanlı topraklarında petrol araması yaptırıp 65 yerde petrol buldurması, bunun üzerine Musul topraklarını şahsi parasıyla alıp sömürgecilerin eline geçmesine mani olması..

Ya da Yahudilerin 5 milyon altın teklifine rağmen Filistin’e yerleşmelerine izin vermemesi (tahtan indirildikten sadece 8 yıl sonra emellerine kavuşacaklardır), vatan hainliğidir,

Ne bileyim; 240 üyeli Osmanlı meclisine 140 Türk vatandaşı sokmayı beceren İttihatçıları dinlemeyip meclisi kapaması,

Baskı yaparak devletin ömrünü 30-40 yıl uzatması, böylece o yıllarda daha genç bir subay olan Mustafa Kemal’in Türk milletinin kaderinde rol almasına vesile olması suçtu?

Belki de Prof.Dr.Yılmaz Öztuna’nın dediği gibi;
“Milletimiz bu hükümdarın dehasına çok şey borçludur”
Belki de Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın dediği gibi;
“Osmanlının son hükümdarı, son evrensel imparator II.ABDÜLHAMİD’dir”

Lütfen düşünün bizim kadar köklü tarihi olup ta o tarihe sırtını dönen, iftira atmaktan zevk alan, Osmanlıyı kötülemeyi Cumhuriyetçilik sayan, laik düşünceyle dinin egemen olduğu bir sistemi eleştiren, okumak yerine duymakla yetinen, araştırmadan her konuda uzman olan kaç millet vardır?

Lütfen bu yazılanları tek tek araştırın, belki o zaman ne demek istediğimizi anlarsınız..

18.8.10

Etiketler :

ÜÇ YAHUDİ

ÜÇ YAHUDİ

 

Üç yahudi genç kardeş kendi işlerini kurup zengin olmuş ve yaşgününde
annelerine aldiklari hediyeleri birbirine anlatarak  böbürleniyorlarmiş.
Birincisi demiş ki: 'Ben anneme kocaman bir ev aldim'
ikincisi : 'Ben bir Mercedes aldim ve bir de şöför tuttum'
Üçüncüsü: 'Benim hediyem hepinizden güzel. Annemin tevrati okumayı nekadar
çok sevdiğini ve artik gözleri iyi görmediği için artik okuyamadiğini  biliyorsunuz.
Ona bütün Tevrati ezbere bilen büyük kahve rengi bir papağan gönderdim
Onu eğitmek için 12 haham 12 yil boyunca uğraşıp. Bu papağan için   havraya
20 yil boyunca her yıl 1 milyon dolar bağişlayacağim ama buna değer.
Annem sadece bölümün adini söyleyecek ve papağan ona ezbere okuyacak'
Kisa bir süre sonra annneleri üçünede birer teşekkür mektubu yazmiş:
Birinciye:
'Milton, bu ev çok büyük. Bana birtek odasi yetiyor ama hepsini temizlemek zorunda kaliyorum.'
ikinciye:
'Marvin, yolculuk etmek için çok yaşliyim, arabayi hiç kullanmiyorum ve şöför çok kaba.'
Üçüncüye:
'Canim Melvin'im, annesini mutlu etmeyi bilen tek evladim sensin.
Tavuk çok lezzetliydi, teşekkür ederim
Etiketler :

Diplomasi

Adamın biri Afrikada safariye çıkarken yanına minik köpeğini de almış.
Minik köpek; bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu farketmiş.
Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşısıdan bir leopar geliyor
Ve belli ki günlük yiyecegini arıyor. "Şimdi başım dertte" diye düşünmüş minik köpek.
Etrafina bakmış yerde kemik parçalarını görmüş. Hemen arkasını leoparın geldiği yöne dönerek
kemikleri yemeye başlamış, bu arada da arkadaki haraketi kestirmeye çalışıyormus.
Leopar tam saldıracakken minik köpek kendi kendine konuşmuş
"Ne kadar lezzetli bir leoparmış. Acaba etrafta bundan bir tane daha varmıdır ki?"diye sormuş.
Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış.
"Tam zamaninda kurtardım yoksa bu köpege yem olacaktım" diye düşünmüş leopar. Bütün bunlar olup biterken
bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş. Bildiklerini kullanarak leopardan kurtulacağını
düşünmüş. Leoparın yanına giderek neler oldugunu anlatmış. Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş
ve maymuna "Atla sırtıma gidip şunu yakalayalım" demiş. Ancak minik köpek neler olduğunu ve
leoparın sırtında maymunla birlikte yaklastığını fark etmiş. "Şimdi ne yapacağım"diye düşünürken kaçmaya
teşebbüs etmemiş.Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek, kemikleri yemeye devam etmiş.
Tam leopar saldiracakken yine kendi kendine konuşmuş; "Bu aptal maymun da nerede kaldı ?
Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim hala haber yok".
Diplomasi böyle bir şey işte...yapabiliyorsan;
hızlı düşün,
sakin ol,
güçlü görün,
düşmanını kendi silahı ile yen....

3.8.10

Etiketler :

inanamayrum, inanamayrum

Ekonomik kriz yüzünden büyük para problemi olan Temel, çocuk kaçirip fidye istemeye karar vermis. Sehrin büyük bir parkinda çocugun birini gözüne kestirmis
Önce bir not yazmis: Çocugunu kaçirdim. Bunu yaptigim için üzgünüm ama kusura bakma çünkü gerçekten paraya ihtiyacim var.
Yarin sabah saat 7'de falanca parktaki filanca agacin altina bir siyah çantada 5 milyar getir
Imza: Laz
 
Çocugun yanina gitmis, notu çocugun ceketinin iç cebine koyup, dogruca evine gitmesini ve notu babasina göstermesini söylemis.. Ertesi
sabah parka geldiginde söyledigi agacin altinda,söyledigi renkteki çantada içinde 5 milyar olan emaneti bulmus.
Paralarin yaninda bir de not varmis:
'Paran purada ama bir Laz hemsehrisine nasil peyle bir sey yapar inanamayrum, inanamayrum. '
Etiketler :

Liderlik

İngiliz gazeteci, Sina dagında karşılaştığı bir Bedevi'ye sorar:
"Sence lider kimdir?.."
Bedevi;
"Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim" der Gazeteci; "Elbette, anlat öykünü" diye yanıtlar.
Bedevi anlatır;
"Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.
Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup,
içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.

Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin' der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Pekii, başını çadıra sokabilirsin' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.

Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır; 'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. izin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Pekii' der Bedevi.

Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver...' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...'

'Lider kimdir?' demiştiniz; bu hikayeyi mesnet alarak cevap vereyim;
Lider; devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır... "

Atatürk'ten sonraki lider İsmet İnönü; Köy Enstitüleri'ni kapatarak, cumhuriyet devrimlerinin kırsala uzanan kollarını kopardı.

Sonraki lider Menderes, dini politik bir enstrüman olarak kullanma geleneğini başlattı. Dini; hurafelerden, siyasi spekülasyonlardan arınmış bir şekilde halka öğretecek aydın din adamları yetiştirmek üzere kurulan
İmam Hatip liselerinin misyonunu ters çevirdi.

Sonraki lider Demirel; Menderes'ten de baskın çıktı. Tarikatlar üzerinden siyasi ikbal aramaktan çekinmedi.

Arada gelen ve çoğumuz tarafından, Cumhuriyet devrimlerinin, laisizmin ve demokrasinin seçkin temsilcisi olarak gördüğümüz bir başka lider, Fethullah Gülen ile muhabbetli olmaktan sonuç bekledi.

Sonraki lider Sayın Özal; zaten muhibban-ı tarikat olduğunu, gizlemeye gerek bile duymadı.
Sonraki lider Erbakan döneminde, tarikat şeyhleri, başbakanlık protokolünün liste başındaydılar.

Modern Türk Kadını imajını güçlü bir rüzgar gibi arkasına ve oy portföyüne alıp, Başbakan olan Çiller, nabzını tarikatlara tutturdu.

Ecevit, Bahçeli, Yılmaz'lı hükümet, tarikatların ve dipten gelen dalganın sırtını sıvazlamaya devam etti.

Sonuc olarak;
Atatürk'ten sonra gelen bütün liderler; devenin çadıra girmesine izin verdiler. İzin vermenin ötesinde, teşvik ettiler.

Özetle;
Biz de Bedevi'nin öyküsünü mesnet alırsak; ortaya şu sonuçlar çıkıyor:

1). Türkiye; '10 Kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan Cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden 
     yoksun olarak, 69 yıl geçirmiştir.

2) Bu dönemde gelen istisnasız tüm liderler, kendi siyasi pazarlamalarını, Cumhuriyete ve Cumhuriyet
   Devrimlerine 'vurmak' üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır.

3) Yaklaşık üç kuşağa tekabül eden bu zaman zarfında, Türkiye'nin milli eğitim politikası
  'teokratikleştirilmiştir' ve 'teokratikleştirilmekte'dir.

4) 29 Ekim 1923'te gerçekleştirilen 'devrim', bila fasıla tam 84 yıl süren bir 'karşı devrim' ile tasfiyenin son
   aşamasına gelmiştir.

Son söz: "Başını rica ile çadıra sokan deve, artık sahibini dışarı davet etmektedir
Etiketler :

Doğan Cüceloğlundan Bir Eğitim

Doğan Cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:

Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?

Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.

B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar:

K: Ölüm.

B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir,ama bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi? Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır.

Şu şekilde devam ederim:

Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?

K:Hayır

B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?

K:Var.

B:Yarın?

K:Evet.

B: 30 yıl sonra?

K: Olabilir.

B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini bili yor musunuz?

Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle hiç bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:

B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden

çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?

K: Yoktur hocam.

B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini? Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.

K: Hocam konuyu değiştirsek?

B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?

K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.

B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona 'yüreğinizin taa derininden gelen bir 'seni gerçekten çok seviyorum' demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.

B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde 'şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?' diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
Etiketler :

Alyansı neden dördüncü parmağımıza takmalıyız?

HERSEYIN BIR ANLAMI VARMIŞ. :)))Alyansı neden dördüncü parmağımıza takmalıyız?
Bunun, Çinliler' in anlattığı çok güzel ve inandırıcı bir açıklaması var...
Başparmak, anne-babanızı,
İşaret parmağı, kardeşlerinizi,
Orta parmak, sizi,
Dördüncü parmak (yani yüzük parmağı), hayat arkadaşınızı,
Ve serçe parmak, çocuklarınızı temsil eder.
İlk önce avuçlarınızı birbirine bakacak şekilde açın. Orta parmakları bükün ve sırt sırta birleştirin. Daha sonra kalan dört parmağınızı da şekildeki gibi açıp, uç uca getirin

Şimdi, anne babanızı temsil eden başparmaklarınızı ayırmaya çalışın... Açılacaktır, çünkü anne babanız sizinle birlikte ömür boyu yaşamayacaktır. Er ya da geç onlardan ayrılmak zorundasınız.
Başparmaklarınızı önceki gibi birleştirip, kardeşlerinizi temsil eden işaret parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılacaktır, çünkü kardeşleriniz kendi ailelerini kurup, ayrı bir hayat seçer.
İşaret parmaklarınızı birleştirip, çocuklarınızı temsil eden serçe parmaklarınızı ayırın. Onlar da ayrılacak, çünkü çocuklar da evlenir ve bir gün kendi hayatlarını kurar.
Son olarak serçe parmaklarınızı birleştirip, eşlerinizi temsil eden yüzük parmaklarınızı ayırmaya çalışın.
Ayıramadığınızı görünce şaşıracaksınız. Çünkü karı-kocalar hayat boyu bir arada yaşarlar... İyi günde ve kötü günde..

2.8.10

Etiketler :

tahta bacak‏

Bir bacağı tahta ve kafası kel olan bir adam maskeli baloya gitmek ister.
 
Bir organizasyon şirketine telefon eder:
- Bana özürlerimi kapatacak bir kostüm yollayın der…
 
Ertesi gün gelen kargo kutusunun içerisinde bir adet korsan elbisesi, şapkası ve göz kapatma bandı vardır. İlişikte bir de not vardır:
''Bu elbise ile korsan olursunuz, şapka ile keliniz gözükmez, korsanlarda tahta bacak olur zaten; böylece kimse özürlü olduğunuzu anlamaz.''
 
Adam telefon açar şirkete:
-Benimle dalga mı geçiyorsunuz, başka elbise gönderin.
 
Gelen ikinci kargo kutusunda bir adet rahip elbisesi ve şapkası vardır. İlişikteki notta:
'' Bu uzun rahip elbisesi tahta bacağınızı kapatır, şapkası da kelinizi'' der.
 
Adam yine telefona sarılır…
-Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz, manyak mısınız der… Başka bir şey gönderin…
 
Ve bir kutu daha gelir ertesi gün…
Adam kutuyu açar ve sadece bir kavanoz ELMA REÇELİ görür.
 
İlişikteki notu okur:
''Bu elma reçelini kel kafanıza sürün, tahta bacağınızı da götünüze sokun. Böylece maskeli baloya ELMA ŞEKERİ olarak gidersiniz
Etiketler :

Erkekler Melektir

Bir gün ormancının biri dalları nehrin üzerine sarkan ağacın dallarını keserken baltasını suya düşürür.

 'Aman tanrım' diye bağırdığındabir peri belirir ve 'Ne diye bağırıyorsun?' der.
Ormancı baltasını suya düşürdüğünü ve yaşamını sürdürebilmek için o baltaya ihtiyacı
olduğunu söyler. Peri suya dalar ve elinde bir altın balta ile tekrar belirir.

'Baltan bu muydu ?' diye sorar.

Ormanci 'hayır' diye cevaplar.

Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde gümüş bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.

'Baltan bu muydu ?

Ormancı yine 'hayir' diye cevaplar.

Peri suya tekrar dalar ve bu sefer elinde demir bir balta ile tekrar belirir ve yine sorar.

'Baltan bu muydu ?'

Ormancı 'evet' der.

Ormancının dürüstlüğü perinin çok hoşuna gider ve baltaların üçünü de kendisine verir.
Ormancı mutlu bir şekilde evine döner.
Bir zaman sonra ormancı eşiyle birlikte nehir boyunca yürürken karısı suya düşer.

Ormancı 'aman tanrım' diye bağırır.

Peri yine belirir ve sorar: 'Ne diye bağırıyorsun ?'

Ormancı ' karım suya düştü' der.

Peri suya dalar ve Jennifer Lopez ile birlikte geri döner.

'Senin karın bu mu?' diye sorar.

Ormancı 'evet' der.

Peri sinirlenmiştir, 'Yalan söylüyorsun, gerçek bu değil' der.

Ormancı 'özür dilerim peri, ortada bir yanlış anlaşılma söz konusu.
Eğer Jennifer Lopez için hayır deseydim bu sefer Catherine Zeta-Jones ile geri dönecektin, ona da hayır deseydim karımla dönecek ve her üçünü de bana verecektin .
Ben fakir bir adamım ve üç karımın sorumluluğunu taşıyabilecek durumda değilim. Jennifer Lopez'e
evet dememin sebebi budur...'


Bu hikayeden alınacak ders :
Ne zaman bir erkek yalan söylüyorsa bunun iyi ve saygın bir nedeni vardır ve bu başkalarının yararı içindir. Kendileri için bir şey istiyorlarsa ekmek çarpsın...'
Etiketler :

Albert Einstein tarafindan hazirlanmiş sınav

Bu sinav Albert Einstein tarafindan hazirlanmistir. Bu testi dünyadaki insanlarin %2'sinin geçmeyi basarabilecegini söylemis. Sizde %2'ye girmek ister misiniz?


 



KURALLAR :
1)bes farkli renkte bes ev var,
2)her evde bes farkli ülkeden birer kisi oturuyor,
3)bu evlerde yasayan kisiler;
-farkli marka içki içiyor
-farkli marka sigara içiyor
-farkli cins hayvan besliyor,
4)sigara içki ve hayvanlarin hiçbiri ayni cins degil.


VERILEN BILGILER :
1)ingiliz kirmizi evde yasiyor
2)isveçli köpek besliyor
3)danimarkali çay içiyor
4)beyaz evin solunda yesil ev var
5)yesil evin sahibi kahve içiyor
6)kus bakan kisi pall mall marka sigara içiyor
7)sari evin sahibi dunhill marka sigara içiyor
8)tam merkezdeki evde yasayan kisi süt içiyor
9)norveçli ilk evde oturuyor
10)kedi besleyen kisinin evinin yanindaki evde oturan kisi blend marka sigara içiyor
11)dunhill marka sigara içen kisinin evinin yanindaki evde oturan kisi at besliyor
12)blue master marka sigara içen kisi ayni zamanda bira içiyor
13)alman prince marka sigara içiyor
14)mavi evin yaninda oturan kisi norveçli
15)su içen kisinin komsusu blend marka sigara içiyor.


 


 


Baligi besleyen kim?

30.7.10

Etiketler :

HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR

HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR


Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :


-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var , der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim.......


Bu sorunun yanıtını getir kurtar kelleni der.


General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve Kafdağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....


Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:


-Kadınlar hayatta en çok ne ister?


Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur cinsten değil.....


-Evlen benimle!!!!.....
O zaman öğrenirsin ancak istediğini...



Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar Harun Reşit'e ve :


-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!.


Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar ancak cadıya da evlenmek için söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....


Konuşur cadı :


- Benim kaderim böyle....


Günün sadece yarısı güzel olabilirim , diğer yarısı çirkinim der.


Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım , yoksa gündüzleri dışardayken mi?.....


General düşünür ve :
sen bilirsin kararı kendin ver der.


İşte o an korkunç cadı sonsuzadek güzel bir kadın olarak kalır....


Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???


1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. :)


Hayatınız seçtiğiniz kadındır.......


Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz , zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.


 Hayat kat kattır.


Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.


 


Ve bugün durduğunuz teras , seyrettiğiniz manzara ,


gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası ,


manzarası ve hayatıdır.....


 


Hayatınız seçtiğiniz kadındır...... 

Etiketler :

Beyaz Ayı







Beyaz Ayı

8-9 yaşlarında bir çocuk var, bu çocuğun en sevdiği şey yatak odasındaki dolaba girip oyuncak beyaz ayısı ile oynamak.
Yalnız bu duruma annesi çok kızıyormuş çünkü kocası yokken sevgilisini eve getiriyormuş.
Yine bir gün annesi sevgilisi ile dışarıda iş üzerindeyken çocuk  dolapta beyaz ayısı ile oynuyormuş... Bu sırada kadının kocası gelmiş kapı çalınmış, kadın panik ile adamı dolaba sokmuş.. Bu sefer kocasıyla dışarda sevişmeye başlamışlar.
Bu sırada içerde çocuk ve adam karşı karşıya oturuyorlar.. bi süre sonra;
- Amca
- Efendim
- Benim bi beyaz ayım var..
- Eee
- Sen onu alıcaksın
- Cocuğum ben koca adamım ne yapayım ayıyı
- Yok yok alıcaksın..
- Almicam ulan
- Alıcaksın, yoksa çıkar babama söylerim
- Peki peki sus... ne kadar
- 50''
- Hadi lan.. ben 50 dolar vermem ona
- Peki bende çıkar babama söylerim...
- Peki peki... al şunu..
aradan bi süre geçmiş;
- Amca
- Ne var
- Ayımı geri ver''..
- Hadi lan ben ona 50 dolar saydım..
- Vericeksin, yoksa çıkar babama söylerim..
- Peki lan velet al şunu sus..
biraz sonra;
- Amca
- Ne var
- Benim beyaz ayı varya...
- Eee
- Sen onu geri alıcaksın 100 dolara
- Hmmppf''
Bu böyle sabaha kadar devam etmiş.. çocuk adamın cebindeki tüm parayı almış. Ertesi gün gitmiş... Paralarla kendisine bir bisiklet almış..
Eve dönmüş annesi bisikleti görmüş;
- Bunu nerden buldun? demiş.
O da;
- yerde para buldum onunla aldım. demiş..
Annesi;
- Olmaz çocuğum sen günah işlemişsin, git bisikleti geri ver,
parayı geri al''.. Sonra o parayı kiliseye bağışla.. Gitmişkende
parayı nasıl bulduğunu anlat ve günah çıkar demiş...
Çocuk istemeye istemeye gitmiş, bisikleti geri vermiş, parayı almış..
Sonra parayı kiliseye bağışlamış ve günah çıkarma odasına girmiş...
Rahip kabinin diğer tarafından seslenmiş;
- Buyur çocuğum
- Rahip amca benim bi beyaz ayım var
Rahipten gelen cevap;
- S..tirrrrr gitt laaaaaaaaaaaaaaaaaaaaan..!!
Etiketler :

İçimizdeki Tehlike

İçimizdeki Tehlike

Prens Charles'in Türkiye ziyaretini herkes başka bir açıdan değerlendirdi. Kimi için cami ziyaretleri, kimi için Mevlana hayranlığı, benim için ise ayrılırken uçağına doldurduğu kasalar dolusu sebze  önemliydi.

Koca Prens Türkiye'nin domatesine muhtaç değildi herhalde.  Öyleyse bir anlamı olmalıydı bu kasaların. Evet, Prens yanılmıyorsam Kaz Dağı'nda kendisi için yetiştirilen organik  sebzeleri ülkesine götürüyordu.  Meğer o civarda yaşayan birkaç aile sürekli kraliyet ailesinin sebzesini yetiştiriyormuş ve kraliyet ailesi sadece bu sebzeleri kullanıyormuş. 

Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın Kuzey Kıbrıs ziyaretinde Cumhurbaşkanı Talat ile aralarında şöyle bir konuşma geçtiğini hatırlıyorum;

Cumhurbaşkanı Talat, Toptan'a bir yemek sırasında 'Türkiye'de en son  yediğim domateslerin tadı hala damağımda' demişti. Bu konuşma üzerine  Toptan, Talat'a 'En kısa zamanda size hormonsuz Anavatan domatesleri  göndereceğim' sözü vermişti.Meclis Başkanı Toptan kendisinden sonra Kıbrıs'a giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hormonsuz domatesleri emanet ediyor, Cumhurbaşkanı Gül de Toptan'ın bu masum ricasını yerine getiriyordu. Meclis Başkanı Toptan'ın Ankara'da ancak bir hafta araştırma sonucunda hormonsuz domates bulabildiğini de okumuştum o dönemde. Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mısınız?

Gelelim işin teknik meselesine.

Tarım ve Köy işleri Bakanlığı'nda  115 bin kişi çalışıyor. 70 tane üniversitemiz, 30 tane ziraat fakültemiz, 50 tane tarım araştırma enstitümüz, 10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var. Buna rağmen Türkiye tohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail. Domuz geni yerleştirilmiş domates, AIDS mikrobu bulaştırılmış kavun
haberleri biraz spekülatör olabilir ama İsrail tohumu olayının kesinlikle  öbür madalyon tarafı da var.İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi'nin internet sayfasından okumuştum. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli...

Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru.

Gelelim başka doğrulara.
Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok.  Yani İsrail'den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu.

Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz. Genetik tohum o toprağ a da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz hale geliyor. Buna en güzel örnek
Türkiye'nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir.

Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava...

 Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor.  Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye'de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor.  Ne korkunç.  Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak! Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak'tır.  İkincisi de biz olacağız.

EY VATANDAŞ AKLINI BAŞINA DEVŞİR !!! SOR SORUŞTUR, BOŞ DURMA
Etiketler :

namaz

Neden namaz kilmiyorsun???


namaz kilmamak icin bir sebebin mi var yoksa?
ne olabilir ki namazdan onemli olan sebep???

dur ben tahmin edeyim:
namaz kilacak vaktin yok degil mi? yada namazdan daha önemli bir işin yada Allaha kullugu unuttugumuzdan..........
 
sence hangisi.......

ama onlarin da yoktu...

ya bedir savasina ne demeli:

savas hic durulmuyordu aksine gittikce kizginlasiyordu, bu arada ikindi vakti cikmak uzereydi, ama kilacak zamanda yoktu karsinda en az on katin dusman vardi.
kenara cekilipte namaza duramazdin, yada namazi kilmiyacaksin di mi bence en kolayi bu...

ya onlar ne yapti Peygamberimiz 300 kisilik ordusunu ikiye ayirdi yarisi geriye cekildi diger yarisi daha ileri atildi ve daha bir kuvvetle savasti,
ve geriye cekilenler Peygamberimizin imamliginda namazi kildilar;bitince de digerleri ile yerdegistirip onlar savasmaya basladi digerleri geri cekilip  namazi eda ettiler...

sence onlarin zamani varmiydi?
 
ya da bunlarin... zamanı varmı

 
 



yok degil mi?
 

yerinizmi yok...........?????
 
sence onlarin yeri var mi?
 

 

 


buda tutmadi baska yokmu bahanen?
 
yada yolculuk yapiyosundur degil mi, kilacak yer yok ki olsa kilardin...

peki onlarin var mi?

 


 
 
yada insanlar ne der diye aklınamı geldi
 
 peki ya buna ne derlerdi........
 

 

utanılacak bir şey değilmi.........
 
cok aşırı yogunsun değilmi  evde toptan kılarsın hepsini nede olsa kazaya bırakırız öyle kolaylık var...
 
 
Bir vakit namazi terkedene seksen sene azâb olunacaktir, seklinde hüküm yer almistir     buna dayanabilecekmisin
 
peki ya hiç kılmayan
 
 
 
Allah (cc) buyuruyor ki:
'Kitablarını sağlarından alanlar cennettedirler. Mücrimler hakkında sorarlar: 'Sizi cehennem çukuruna ne sürükledi?' Mücrimler diyecekler ki: 'Biz (dünyada) namaz kılanlardan değildik. Yoksullara yedirmiyorduk. Batıla dalanlarla birlikte dalıyorduk. Kıyamet gününü de yalanlardık. Ta ki ölüm bize gelene kadar (bu hal üzerindeydik) ' (Müddessir Suresi: 40-47)
 
 
Cabir ibn Abdullah (ra)'den rivayet edilmiştir. Nebi (sav) buyurmuştur ki: 'İman'la küfür arasındaki şey namazı terk etmektir.' (Tirmizi: 2618, Kitabu's-Salat: 887 ve İbni Ebi Şeybe İman: 44 sahih olarak rivayet etmişlerdir.)


bir dusun bakalim bu kadar vakti ne icin harciyosun, dunyalik icin degil mi?

iyi para kazaniyim, rahat yasiyim, param pulum olsun hepsi bunun icin mi?

bir daha dusun sen once kim goturmus bir bez parcasindan baska bir sey, orada rahat etmek icin kim biriktirebilmis veya goturebilmis kazandiklarini?

oraya gittiginde ilk sorulacak soru ne biliyor musun?

yaa o zaman ne cevap vereceksin, vaktim yok diyemezsin, yer bulamadm diyemezsin, isim vardi diyemezsin degil mi?

belki sunu dersin: 'bu kadar cabuk beklemiyordum olumu yoksa kilacaktim ileride namazimi kaza namazida kilacaktim'...ama senin yasin genc daha yaslaninca kilarsin degil mi hem o zaman bol bol vaktinde olacak,
ya yaslanmazsan. ..
 


ya sen namaz kilmadan, senin namazini kilarlarsa...

 
 
ya bu dar ve soguk kabirde ne diyeceksın ben cok yogundum namaz kılamadım sana kul olamadımmı diyeceksın..........................,,
 


 
 
 
ya azab bu kadar cetin olursa ya namazın yoksa..........kafana kazı
 


 

bunlar kadar gencmisin sen,ama bak onlar kiliyor neden?
 


namaza yetismek icin kosan bir cocuga Hz.Omer(r.a) 'sen daha cocuksun bu kadar telas etmene gerek yok sen daha kucuksun namaz sana farz degil'demisti de cocuk cevap vermisti: 'Amca, amca! Bu icin buyugu kucugu olur mu? Daha dun mahallemizde bir cocuk oldu. ustelik benden de kucuktu. olum denen gercegin buyuk kucuk ayirdigi yok. En iyisi her yasta buna hazir olmali.
 

 
Hem bu yasta Namaza alsimazsam, buyuyunce kilmak zor gelebilir.'

sen hala gencim de...?

 

aaa olmadi hastasin degil mi onun icin kilamiyorsun, ozur dilerim...

ama iyilesmen icin namaz kilman gerektigini biliyor musun? oyle dememis mi Peygamberimiz 'namazda sifa var' kalk bir kil bakalm namazin hastaligin kaliyor mu o zaman???

bak oda hasta ustelik kac yasina gelmis...

 


 

 

 


ama ayakta duramiyosun degil mi?

oturarak kil, oturamiyosunda( yatalaksin)

kafanla kil o zaman, yoksa tamamen felc mi gecirdin (simdi yirttin galiba) zannetme ki yirttin o zaman da gozlerin kil bak bu kadar kolaylik var, eminim baska bahanelerinde vardir...degil mi?

yaaa bos ver hem sen niye namaz kilacaksin onemli olan kalp degil mi? senin kalbin temiz kilsan ne olacak ki?

O 'Guzeller Guzeli'(s.a.v)nin kalbi kapkara miydi, pislik icinde miydi de, ayakalarinin alti sisinceye kadar namaz kilardi?

eee gordun mu kalbin Efendimizin kalbinden de mi temiz acaba???

degil, degil mi?

 

bu da olmadi var mi baska bahanen kalmadi mi yoksa uyduracak bir seyler?

bahanelerini dinleme(me)k isterim veya dur bunlarida ben tahmin ediyim...

sabah namazina uyanamiyorsun, sabahin korunde kim kalkacak ki uykunu mahvedeceksin degil mi?

ya aşık oldugun kız yada erkek
senınle sabah 5 de buluşalım deseydi sen ne yapardın saatini kurar erkenden yatartın hatta uyanamam diye uyumazdın o gece peki seni cagıran senın rabbin...
ya boşver  değilmi????

ya boyle bir ilan gorsen ne yapardin acaba?

 


ama gitmezdin degil mi degmez onun icin felan uykunu bozmana, sen mi gitmeyeceksin yalan bari soyleme ilk sen olmak icin geceyi orda gecirirdin...

yemegini yemeden ogleyi gecirmiyorsun belkide zevkini cikara cikara
 1 saatte yiyosun yemegi degil mi, yemek daha onemli degil mi???

ya ikindi ne olacak??

dur simdi zaten yoruldun butun gun birde bu arada namaz olurmu????

ya aksam namazi???

oooo sende yaaa daha eve gidilecek, yemek yenilecek, zaten aksam vaktide kisa yetisemiyorsun degil mi?

yatsi namazini hic sorma degil mi?


o saatte namaz mi kilinir yemek yedik güzelce tıka basa doldum kanepeye uzanıp film izleme vakti

 

bunlara bulabılıyorsun değilmi vakit aman sende cok oldun dur bi dizi izleyecegiz 1 saat şurda????

1 :OLU iSEN

2: DELi iSEN

3: BEBEK iSEN

4: HAYVAN iSEN

5: iNKARCI(KAFiR) iSEN

ama yok, nasil olur sen olu veya deli degilsin, ustelik kocaman adamsin ve insansin, Allah  korusun kafirde degilsin. demek ki namazdan kurtulamazsin. .........

hem bak dogada hersey ona secde ediyor sen daha ne duruyorsun

 
(mihraba vuran isik namaz kilan insan figurunu andiriyor!)


 

 


biliyorum sen onlar gibi namaz kilamazsin, onlar gibi olsan zaten bahane uydurmaz, namaz kilmak icin kendine yollar arardin bu zamanda...nasil mi namaz kilacaksin?
 
 

 

 
böyle değil.....................
 
 

oyle bir namaz kilacaksin ki Mevlana'ca:

 


Namaza tekbirle girmek,'ilahi,biz Senin huzurunda kurban olduk !' demektir. Tekbir getirerek kurban kesildi gibi, tekbirle namaza baslamak da, 'Allah 'im canimiz Sana feda olsun!' anlamindadir.

Namazda kiyama durmak, Allah 'in huzurunda kiyametteki muhasebeyi hatirlatir. Kul, biraz sonraki hakkiyla yerine getiremedigi kullundan ve isledgi gunahlardan dolayi, utancindan ayakta durmaya dermani kalmaz, rukuya egilir.

Basi rukuda iken'Hakk'in suallerine cevap ver' diye ilahi ferman gelir. Kul, rukudan basini mahcup olarak kaldirir. Ayakta duramaz, yuzustu secdeye kapanir.

Tekrar ona,'Secdeden basini kaldir! Yapmis olduklarindan haber ver' diye ferman gelir. O, yine mahcup bir halde basini kaldirsa da, tekrar yuz ustu kapanir.

var misin boyle namaz kilmaya?

veysel karani gibi geceleri gunduzleri namazla gecirmeye var misin?
Oyle guzel bir namaz kilarmis ki mubarek bir geceyi sadece kiyamda, bir gece sadece rukuda, bir gece sadece secdede gecirirmis...
Hz. Ali gibi, savasta yedigi okun acisindan cikaramiyorlar, ancak Hz. Ali namaza durunca cikariyorlar hem de kili bile kipirdamiyor, soranlara da 'biz namaz kilarken can kusumuzu saliveririz' demis, var misin boyle namaz kilmaya?,

Hz.Rabia gibi, gozlerinde yas kalmayincaya kadar namaz da aglamaya var misin?

ve O GuZELLER GuZELi Peygamberimiz, namazi en guzel kilan O kimse onun gibi Kilamazdi, varmisin onun ummeti olarak namaz kilmaya?


hadi ey kalbim durma artik tovbe et ve Yaradanina en guzel hamdini sun, temizle kalbini pislikten, dunyaliktan ve kula yakisir bir seklide MEVLA'ya yaklas...


hadi be ruhum hadi be kalbim uymayin siz o nefsime o hep konusur ve sizi kotuye goturur, siz ondan guclusunuz, siz ona hukmedersiniz hadi kirin onun gucunu

biliyorum yapacaksin sen bunu hadi o zaman bak Bilal-i Habesi ezani okumaya basladi
 
Oyle bir namaz kilacaksin ki ezani okuyan Bilal-i Habesi olacak, namaz kildigin yer Mescid-i Haram(KABE) olacak ve imamin Hz. Muhammet Mustafa olacak ve Hz. ebubekir, Hz. Omer, Hz.Osman, Hz.Ali ve sahabeyle birlikte namaza duracaksin... .

oyle bir namaz kilacaksin ki, sirat koprusunun uzerinde olacaksin asagisi cehennem ve karsisinda YuCELER YuCEsi Allah  TEALA ve meleklerle saf tutarak...

haydi simdi namaz zamani, haydi simdi kurtulus zamani...
önünde bunlar var....her isteğinin gercekleşecegi sonsuz yaşam yurdu cennet var..........

KURTAR KENDiNi...
Etiketler :

MONO SODYUM GLUTAMAT

MSG adında bir yiyecek katkı maddesi var. MONO SODYUM GLUTAMAT Yiyeceklere katıldığında, o yiyeceğin tadının beyin tarafından güzel olarak algılanmasını sağlıyor.
Tatlı, tuzlu, acı fark etmiyor. Hangi yiyeceğe katılırsa lezzetliymiş gibi geliyor. O yüzden gıda üreticilerinin bir çoğu MSG'yi karlı olduğu için kullanıyorlar.
MSG ZARARLI MI ?
Buna okuduktan sonra siz karar verin.
Bu madde Nörotoksin. Sinir hücrelerine zarar veriyor. Merkezi sinir sistemi tahribatı ve buna bağlı olarak ALZHEİMER, PARKİNSON, HUNTİNGTON hastalıkları, SARA  (Epilepsi)
Retinal dejenerasyon (Göz retina tabakası hasarı) Yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite. Büyüme hormonu baskılanması. Pankreas hasarı, insülinde artış, ve buna bağlı diyabet. Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar. Bu madde hamilelerde plasenta bariyerini geçebiliyor, anne karnındaki bebek de aynı tahribatlara maruz kalıyor.
Özellikle çocuklarımızın hatta büyüklerin de çok severek yediği CİPS'lerde çok kullanılmakta. Hazır köfte harçları, Et suyu tabletleri, Hazır çorbalar, Dondurmalar,
renkli yoğurtlar ve benzeri bir çok üründe var. Şimdi diyeceksiniz ki, Madem bunca zararı var, neden kullanıyorlar?. 
Küreselleşen dünyada, ticaret de küreselleşti. Küresel ticaret devleri insaf, merhamet gibi duygularla asla çalışmaz. Onların amacı çok kar etmek, çok daha büyümektir.
Bu mamuller, al benisi olan renklerde ve janjanlı ambalajlarda sunulur. Televizyon, gazete ve duvar reklamlarında onlara sıkça rastlarsınız. Sadece maddesel tadıyla değil, görsel yollar ile de beyinlerimize kazınır adeta. Basit bir hesap yaparsak, ucuz zannedilen bu ürünleri çok pahalıya tükettiğimizi görürüz. Mesela Cips. Semt pazarlarında 3 kg. patatesi 1 ytl.ye alabilirsiniz. Oysa ki 50 gram CİPS 1 liradır. Yani 1 kg. Cipsi, 20 ytl.den tükettiğimizin farkında bile değiliz. Olumsuz etkileri de cabası. Ya bu mamulleri üretenler !....
Kendi ürettiklerini asla yemezler, içmezler. Onların gıdaları organik ve doğaldır. Son zamanlarda organik tarım yapan çok güçlü özel şirketler türedi, burada itina ile yetiştirilen ürünleri semt pazarlarında göreniniz var mı?
Ben henüz rastlamadım.
Gelelim genel sağlık boyutuna; Son 25 yıla dikkatle göz atacak olursak, çocuk yaşta diyaliz cihazına bağlı yaşamaya mahkum edilenler, çok küçük yaşta şeker hastalığı ile tanışan çocuklar, obez çocuklar, asabi çocuklar, 9-10 yaşında buluğ çağına girenler, çeşitli nedenlerle engelli doğanlar ve bu sayının ülke nüfusunun % 12'sine çıkması ve
benzerleri. Ve sizlerinde aklınıza gelebilen yeni hastalıklar. Hastalıkları üretenler, ilaçlarını da ihmal etmediler. Bu da madalyonun diğer karlı yüzüdür. Karbondioksitli meşrubatlardan, sakıncalı hazır gıdalara varana kadar bir çok yerde çeşitli uyarılar yazıldı, çizildi. Durumun ciddiyetini anlayabilenimiz var mı?
Bu sorunun cevabı, tüketim miktarıdır.
Şimdiki eğitim sistemimiz endüstri, tarım, genel kültür alanında yetersiz kaldığından, yeni nesiller tehlikenin farkında değildirler. Emperyalist devletler, egemen olmak istedikleri toplumun eğitimli olmasını istemezler. Onlar için önemli olan kendi halkları ve elde edeceği yeni sömürü kaynaklarıdır. Her yıl eskiyen, yaşam kaynakları azalan, küresel ısınma ile kuraklık tehlikesi yaklaşan bir dünyada, Küresel güç olan emperyalist devletlerin acımasızlığının arttığı bir dünyada, Dengelerin ve haritaların değiştirilmek istendiği bir dünyada yaşadığımızı asla unutmamalıyız.
Dünyanın en güzel coğrafyasında yaşadığımızı da asla unutmamalıyız.
Gelin bu güzelim yurdumuza hep beraber sahip çıkalım.
 
YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN
Etiketler :

özgürlük adına yazılmış

Henuz 18 ini yeni bitirmistin, enerji ve umutla dolu hayata baslamaya hazirdin... Ne oldu?
Istemedigin bir okula girdin. Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,sevilmek için... Sevmedigin bir bölümde senelerini harcadin....Ayaklarini sürüye sürüye gittin derslere... Çalismak istemedin ama yine de zorladin kendini... Güç bela bitirdin sonunda... Ne ailen, ne de arkadaslarin görmedi yaptigin fedakarligi... Alkislamadilar seni,omuzlarinin üzerine çikarmadilar, madalya takmadilar... Enerjin
çoktan tükenmeye basladi bile... Kimse bilmez nasil kendini feda ettigini... Ruhunu teslim ettigini... Gençligini tükettigini... Simdi is bulman gerek...Para kazanman, araba alman, ev alman gerek.....
Istemedigin bir ise girdin... Böyle olmasi gerekiyor diye... Sirf çevrendekiler bekliyor diye... Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak,sevilmek için... Sabahin köründe gidiyorsun ise...Sevmedigin insanlar ile
gününü harciyorsun... Heyecan duymadigin islerle zamanini geçiriyorsun...Yarinin gelmesinden nefret ediyorsun...Sevildigini hissettin mi peki? Ya saygi? Bitti mi insanlarin istekleri? Özgür müsün artik? Hayir hala özgür degilsin...Simdi evlenmen gerek...Öyle ya yasin geçiyor, evde mi kaldin ne? Ariyorsun etrafinda uygun birisini, artik evlenmeliyim diyorsun...Acaba gerçekten istiyor musun?Sana uygun birisini buldun iste, boyu boyuna, meslegi meslegine, parasi parana göre...Peki ya kalbin?
Dügününden bir gece önce sessizce itiraf ettin kendine, ya dogru kisi degilse? Belli ki hazir degildin bu evlilige... Evlenmek için evlendin...Insanlari mutlu etmek, saygi kazanmak, sevilmek için...Mutlu oldun mu peki? Kalbin heyecanla doldu mu? Aksam eve kosarak döndün mü? Sevildigini hissettin mi? Sevistin mi tüm varliginla? Daha evleneli bir sene dolmadi, insanlar çocuk demeye basladilar...
Istedin mi gerçekten bir çocuk sahibi olmayi? Hazir misin bir canliyi yetistirmeye? Söyle bana ne verebilirsin bu küçük insana? Hayati kendi gözlerinle hiç yasadin mi? Ne istedigini biliyor musun? Ya istemedigini?Hiç risk aldin mi? Sen hiç kendin için bir sey yaptin mi? Çocugun bir gün sorarsa Özgürlük
Nedir? Ne cevap vereceksin? Sen hiç özgürlügü yasadin mi?Evliliginde problemler yasiyorsun... Sevmedigin bir insanla cehennemi paylasiyorsun... Bosanmak fikri kafana gelip gelip gidiyor... cesaret
edemiyorsun... Insanlar ne der diyorsun... Gene kendi duygularinin üzerine bir duvar örüp baska insanlar için evliliginde kaliyorsun....Fedakarligini gören biri var mi? Yasadigin izdirabi senin gibi yasayan?
Korkularin seni hapsetmis, her geçen gün etrafina bir duvar daha örüyorsun. Sevilmeme korkusu, yalniz kalma korkusu, basarisiz olma korkusu, sayginligini yitirme korkusu ve daha neler neler... Hayatinda hiç korkmadigin bir gün oldu mu? Cesaretle atildin mi hiç, ya bilmedigin bir dünyaya girdin mi? Sevilmemeyi göze aldin mi hiç? Gülünç duruma düstün mü? Agladin mi doyasiya, insanlara aldirmadan? Aci çektin mi hiç, hani ölecegini düsünecek kadar...Ve iyilesmeyi basarabildin mi hiç?
Yas erdi kemale diyorsun, bu saatten sonra benden ne köy olur ne kilavuz. Umutlarin tükenmis, hayallerin yikilmis... Koca bir ömür baska insanlarin kontrolü altinda geçip gitmis. Alismissin artik bu
düzene, artik istesemde çikamam diyorsun... Ve gene kendin için bir seyler yapmaktan
vazgeçiyorsun...Ne olurdu istedigin okula gitseydin... Kim ne derse desin, ressam olsaydin... Müzisyen, Arkeolog, Sanatçi, Sporcu olsaydin... Hayattaki büyük adimlari ancak hazir oldugunda sen istedigin için atsaydin... Ne olurdu biraz risk alsaydin? Biraz kendine güvenseydin? Biraz kendine
inansaydin? Ne olurdu seni çepeçevre saran zincileri kirip, önünde ki duvarlari asip,kendin olabilmeyi basarsaydin? Kim ne diyebilirdi sana? Gene kimse madalya takmazdi, gene kimse alkislamazdi, gene kimse seni omuzlarinin üzerine çikarmazdi... Ama sen kendine saygi duyardin! Haydi su anda su dakika bir daha bak hayatina... Bu sefer kendin için bir seyler yap...Birak insanlar sevmesin seni, birak senin
mutsuzlugundan mutlu olmayiversinler, birak takdir etmesinler,onaylamasinlar, birak dedikodunu yapsinlar, itiraz etsinler...Hayatinda bir kere olsun bu riski al!Istedigin meslegi yap... Zevk al ürettigin isten... Uçarak git isine...Keyif al birlikte çalistigin insanlardan... Yasamini kendin SEÇ ve MUTLU OL seçtigin bu yasamdan...Istedigin insan ile istedigin zamanda evlen... Ister 20 inde ol, ister 50 inde... Senden baska kim bilir dogru insanin kim oldugunu ve dogru zamanin ne zaman oldugunu? Dinleme baskalarini... Evlenmek için hiç bir zaman geç sayilmaz... Ve hatta istiyorsan asla evlenme... Bu yasam
senin, ve izdirabini da, mutlulugunu da yasayan tek sensin....Istedigin zaman çocuk yap... Kendini hazir hissettiginde, yasama bir canli getirmek istediginde ve o çocuga verecek bir seylerin oldugunda... Ve hatta istemezsen hiç çocuk yapma...Istiyorsan baska bir sehre tasin, baska bir ülkeye, baska bir kitaya...Mecbur degilsin bu sehire tikilip kalmaya...istiyorsan yeniden okula basla, yeni bir meslek, yeni bir hayat, yeni ben diyerek kendin için yasa...
Simdi soruyorum sana...
Ne zaman kendin için bir seyler yapacaksin?
CAN DÜNDAR
Etiketler :

Mükemmel Erkek ve Mükemmel Kadın

Zamanin birinde mükemmel erkek ve mükemmel kadin karsilasmislar.
Mükemmel bir flört döneminden sonra mükemmel bir evlilik yapmislar.
Birlikte mükemmel bir hayat sürmüsler.
Bu mükemmel çift karli,firtinali bir noel aksami mükemmel arabalariyla giderken yolda donmak üzere olan bir adam görmüsler.
Mükemmel çift olduklarindan adama yardim etmek için durmuslar.
Adam meger sirtinda oyuncak çuvaliyla Noel Baba'ymis.

Mükemmel çiftimiz noel aksami çocuklarin hayallerini karartmamak için noel baba ve oyuncaklarini arabaya yüklemisler.
Oyuncaklari çocuklara dagitarak yollarina devam etmisler..
Maalesef tipi artmis, araca hakim olmak zorlasmis ve mükemmel çift ve noel baba trafik kazasi geçirmisler.

kazada bunlardan yanlizca biri kurtulmus.

soru:kim kurtulmus?
cevap aşağıda





















































Yanıt:

Mükemmel kadin kurtulmus..
Herseyden önce mükemmel kadin gerçekten vardir...
Herkes bilir ki noel baba ve mükemmel erkek diye birisi yoktur...

Kadinlar burada okumayi biraksinlar, onlar için yazının sonu burası!

**** erkekler aşağıya baksınlar...






























































Eger mükemmel adam ve noel baba yoksa,
arabayi mutlaka mükemmel kadin kullaniyordur.
Bu bize kazanin nedenini ve en mükemmel kadının bile
araba kullanmak gibi bazı konularda pekte mükemmel olmadığını açiklar....

**** erkekler aşağıya baksınlar...
























































Şimdi eğer bir kadinsaniz ve hala bunu
okuyorsaniz, buda baska bir noktayi açiga kavusturur:
'Kadinlar hiç bir zaman söz dinlemezler...'

Etiketler :

Bilinmesi Gerekilen Bilgiler‏

-Bir yılan 3 yıl uyuyabilir.
-Bal bozulmayan tek gıdadır.
-Ördeğin sesi yankı yapmaz.
-Denizyıldızlarının beyni yoktur.
-Üzüm mikrodalga fırında patlar.
-İnsan yılda en az 1460 rüya görür.
-İçtiğimiz sular 3 milyar yaşındadır.
-Karınca iki hafta su altında yaşayabilir.
-İnsan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.
-Parmak izi gibi herkesin dil izi de farklıdır.
-”Pi” sayısının bir milyarıncı rakamı 9′dur.
-Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.
-Venüs saat yönünde dönen tek gezegendir.
-İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.
-Hiçbir kağıt 7 defadan fazla 2′ye katlanamaz.
-Türkiye’de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var.
-Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.
-Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre şeklinde olur.
-El tırnakları ayak tırnaklarından 4 kat daha hızlı uzar.
-Otomobil sayısı insan sayısından 3 kat daha hızlı artıyor.
-Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz.
-Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar.
-Günde 24 saat sayı saysanız, 1 trilyona ulaşmanız 31 bin 688 yıl alır.
-Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.
-Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer.
-Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.
-Çin’de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika’dan daha fazladır.
-Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen
kokularından kaynaklanır. Aslında hepsi tatlıdır.
-13 rakamının uğursuz olarak bilinmesi nedeniyle ABD’de birçok otelde 13.katta oda bulunmaz.
-En uzun boylu insan 1940 yılında ölen 2,72 metre boyunda ABD’li R.P. Wadlow olmuştur.
-Kibrit kutusu büyüklüğündeki altın külçesi yufka gibi açılarak
bir tenis kortu büyüklüğüne kadar yırtılmadan uzatılabilir.
-Einstein 9 yaşından sonra akıcı konuşmaya başladı. Aile onda
zihin geriliği olduğunu bile düşündü.
-İnsan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki karbon gazını boşaltmak için esner.
-İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500 -700 litre oksijen, 2 kilogram yiyecek tüketir.
-Dünyanın en hızlı kuşu Boğazlı Kırlangıç’tır. 3 saniye süreyle saatte 128 km. sürate ulaşmıştır.
-Michel Jordan bir yılda Nike’den Nike’ın Malezya fabrikası personelinin hepsinden fazla para kazanıyor.
-ABD, Ohio’da lisans olmadan fare yakalamak yasaktır.
-Eğer aynı zamanda aksırır, hıçkırır ve gaz çıkarırsanız, patlarsınız.
-Aşıkken beynimiz “phenylethylamine” üretir. Bu kalp atışınızı hızlandırır ve sizi mutlu yapar. Bu kimyasal madde çikolatada da vardır.
-Uzayda yerçekimi olmadığı için astronotlar ağlayamaz. Çünkü gözyaşı aşağı düşmez.
-Birinci Dünya Savaşında Fransa ülkedeki tüm taksileri devraldı ve askerler cepheye bu taksilerle taşındı.
-1994 Dünya Kupası’nda, Bulgaristan futbol takımının 11 oyuncusunun hepsinin isminin sonu “OV” ile bitiyordu.
-Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler. Sivrisineğin alıcılarını bloke ederek sizin orada olduğunuzu anlamalarını engeller.
-Kahve sarhoş bir insanın ayılmasına yardımcı olmaz. Hatta çoğu zaman alkolün etkisinin artmasına yol açar.
-Kereviz yerken harcanan kalori,kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.
-Bir pire, kendi büyüklüğünün 150 kat yüksekliğine zıplayabilir. Bu oranı tutturmak için insanın yaklaşık 30 metre zıplaması gereklidir.
-Klinik ölüm sonrası insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir. 5 dakika sonra beyin hücreleri ölmeye başlar, ama yine de bu süreyi 5 dakika daha uzatmak mümkündür.
-İnsan uzun süre bir böbrek ve bir akciğerle, midesiz, dalaksız yaşayabilir, ama karaciğersiz bir dakika bile yaşayamaz.
-Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla şeker vardır.
VE SON OLARAKTA LIGHT KOLAYA MENTOS ATTIĞINIZ ZAMAN PATLAMA MEYDANA GELİYOR